Yapı Kataloğu - Nitelikli Mekan Yaratma Platformu

Bize Ulaşın +90 (850) 303 27 83
Şerif Alaz ile SAHNE ÖNÜ, SAHNE ARKASI

Şerif Alaz ile SAHNE ÖNÜ, SAHNE ARKASI

Bu serinin sıradaki konuğu, Alaz Ahşap Teknolojileri Technowood’un kurucusu Şerif Alaz. Onunla yalnızca iş stratejilerini ve markalarının vizyonunu değil, aynı zamanda kişisel ilgi alanlarını, ilham aldığı noktaları da konuştuk. Şerif Alaz’ın sahnenin önünde olduğu kadar, sahne arkasındaki dünyasına göz atmaya hazır olun!

SAHNE ÖNÜ

Öncelikle hem kendinizden hem de firmanızın hikâyesinden kısaca bahsedebilir misiniz? 

Adım Şerif Alaz, 1956 yılında doğdum. 1986 yılında, iç mimarlık ve dekorasyon alanında hizmet vermek üzere firmamızı kurdum. İlk yıllarda sürgü dolap sistemleri üretmeye başladık. O dönem, piyasanın bu ürünlere olan ilgisinin arttığı bir zamandı. Dolap profillerini PVC kaplama yöntemiyle geliştiriyor, üretim süreçlerimizi sürekli olarak iyileştirmeye çalışıyorduk.

2000’li yıllara geldiğimizde ise bugün Technowood markasıyla bilinen ürünün altyapısını oluşturmaya başladım. Doğal ahşap kaplamayı alüminyum yüzeylere uygulamak, özellikle dış mekânda o dönemde hiç denenmemiş bir yöntemdi. Bu ürünün sektörde birçok soruna çözüm getireceğine inanıyordum. Bu nedenle AR-GE sürecine odaklandım. AR-GE teşviki almamız, sadece maddi anlamda değil, doğru bir yolda ilerlediğimizi gösteren bir destek oldu.

İlk saha denemelerimizi 2004 yılında Dubai’de gerçekleştirdik. Zorlu iklim koşulları nedeniyle, ürünümüzün dayanıklılığını test etmek açısından bu bölgeyi özellikle tercih ettik. Laboratuvar ortamında olumlu sonuçlar alsak da, gerçek şartlardaki performansı görmek bizim için kritik öneme sahipti. Denemelerin başarıyla sonuçlanmasının ardından birkaç yıl içinde ürünü piyasaya sunduk.

Şirketinizi sektörde farklı kılan özellikler nelerdir?

İç mekân uygulamaları için piyasada sayısız malzeme ve çözüm bulmak mümkünken, dış mekânda seçenekler oldukça sınırlı. Çünkü dış mekân koşulları, iç mekâna kıyasla çok daha zorlu ve yıpratıcı. Bizim ürünümüz, tam da bu sorunu ortadan kaldırıyor.

Alüminyumun sağlamlığı ile doğal ahşabın estetiğini bir araya getirerek geliştirdiğimiz sistem sayesinde, ahşabın bir yılda maruz kalacağı deformasyonu on ila on beş yıl sürecek bir dayanıklılıkla çözümledik. Bu, ürünümüzün temel fark yarattığı noktalardan biri. Üstelik ürünümüz, A2 sınıfı yanmazlık sertifikasına sahiptir ve dünyada yanmayan tek doğal ahşap kaplama özelliğini taşır; bu da onu özellikle yangın güvenliğinin kritik olduğu projelerde vazgeçilmez kılar.

Ayrıca, ahşabın boyutsal kısıtlarını da aşmayı başardık. Bugün 7-8 metre uzunluğunda profilleri üretebiliyoruz. Oysa doğal ahşap malzeme ya da rakip ürünlerde bu genellikle 2 metre ile sınırlıdır. Bu da mimarların büyük açıklıklar ya da özel formlar gerektiren projelerde daha özgür hareket etmelerini sağlıyor.

Bence en önemli farklılıklarımızdan biri de çevresel yaklaşımımız. Ürünlerimizde yalnızca %2 oranında doğal ahşap kullanıyoruz. Böylece hem ahşabın doğasından kaynaklanan problemleri bertaraf ediyor hem de çevreci bir çözüm sunuyoruz. Çünkü insanlar, her türlü zorluğuna rağmen doğal ahşaptan vazgeçemiyor. Biz de bu ihtiyacı, sorun yaratmayan, sürdürülebilir bir şekilde karşılıyoruz. Üstelik, çoğu zaman görsel olarak daha zayıf kalan çam türü yerine, egzotik ağaçlar kullanıyoruz. Bu da hem estetik anlamda daha güçlü hem de dayanıklılığı daha yüksek ürünler ortaya koymamıza imkân tanıyor.

Çalışanlarınıza lider olarak vermek istediğiniz en önemli mesaj nedir?

Çalışanlarıma her zaman şu örneği veririm: Eski köy evlerinde yemeklerin pişirildiği, "sac ayağı" dediğimiz üç ayaklı bir düzenek vardır. Bu ayaklardan biri eksik olursa, yemek devrilir; yani sistem bozulur. Bizim işimizde de aynı prensip geçerlidir. Başarılı ve sürdürülebilir bir üretim sistemi için üç temel ayağın mutlaka sağlam olması gerekir.

Birinci ayak, kaliteli üretimdir. Eğer kaliteli üretim yapılmazsa, müşteri "ürün güzel ama kalitesiz" der ve ya ürünü almaz ya da daha iyisini başkasından temin etmeye çalışır.

İkinci ayak, doğru fiyatlandırmadır. Uygun fiyat belirlenmezse, ürün pazarda rekabet edemez. Müşteri ürünü pahalı bulur ya da rakip firma benzer ürünü daha düşük fiyata sunarak sizi saf dışı bırakabilir.

Üçüncü ayak ise, zamanında ve yeterli üretimdir. Teslimat geciktiğinde veya talebi karşılayamadığınızda müşteri başka bir çözüm arar; bu da iş kaybına yol açar.

Bu üç temel prensip, yalnızca üretim değil, tüm iş modelimizin omurgasını oluşturuyor. Çalışanlarımızın da bu anlayışla hareket etmesi, bizi bugün bulunduğumuz noktaya taşıdı.

2025 ve sonrasında yapı sektöründe ön plana çıkacağını düşündüğünüz trendler nelerdir?

Önümüzdeki dönemde yapı sektöründe çevreci ürünler ve sürdürülebilir çözümler çok daha fazla ön planda olacak. Yeşil binalar ve çevre dostu sertifikalara sahip projeler, yalnızca tercih edilen değil, zorunlu hale gelen standartlar arasında yerini alacak. Çünkü insanlık, doğayı geri dönülemez biçimde tahrip ettiğinde neleri kaybettiğini çok daha net görecek.

Biz de ürünlerimizi bu bilinçle geliştiriyor, doğaya duyarlı çözümler üretmeye odaklanıyoruz. Bu konuyla ilgili unutamadığım bir deneyimimi paylaşmak isterim: Dubai’de, İngiliz menşeli bir projede yaklaşık 80 adet pergola uygulaması yapmamız istendi. Projenin danışmanı, “Bu kadar ağacı kesmeye gönlüm razı değil,” dedi. Tam bu noktada ürünümüz devreye girdi. Ürünümüz eline ulaştığında, sadece %2 oranında doğal ahşap kullanıldığını görünce, “İşte bu olabilir,” dedi. Bu bizim için çok kıymetli bir geri bildirimdi.

Benim için önemli olan, geride yalnızca bir ürün değil, çevreye katkı sağlayan bir miras bırakmak. Özellikle egzotik ağaçlar gibi 100-150 yılda yetişen kaynakların, bilinçsizce tüketildiği bir dönemden geçtik. Bugün daha fazla ağaç dikiliyor ama büyümeleri uzun yıllar alıyor.

Şunu özellikle vurgulamak isterim: “Ağaç ilaç olmalı.” O kadar kıymetli. Bir dal kesmenin, bir gün bir cinayetle eşdeğer görülmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü onun sağladığı oksijen, yaşamın temelidir. Bu dünyamız tek ve onu korumak hepimizin sorumluluğu.

Eğer herkes bu bilinci benimser ve kaynak kullanımında bizim kadar hassas davranırsa, gelecek kuşaklara daha yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz. Biz yaşıyoruz, evet ama bu bir çarpan etkisi yaratıyor. 50 yıl sonra suya ulaşmak bile zor olabilir. Bu nedenle yapı sektöründe sürdürülebilirlik bir trend değil, artık bir zorunluluk.

Bir yapı lideri olarak, sektörde farklı paydaşlar arasında nasıl bir köprü oluşturuyorsunuz?

Sektörde köprü olabilmek, paydaşların yaşadığı zorlukları anlayarak onlara gerçek çözümler sunmakla başlar. Biz, özellikle danışman mimarlarla çalışırken, projelerinde “bu yapılamaz” denilen uygulamalara çözüm üreterek onların önünü açıyoruz. Malzeme ya da teknik açıdan zorlayıcı görünen detaylara, üretim gücümüz ve malzeme teknolojimizle cevap verebiliyoruz.

Dış mekân uygulamalarında malzeme seçenekleri oldukça sınırlı. Biz ise bu alanda yenilikçi çözümler geliştirerek mimarların tasarım özgürlüğünü artırıyor, projelerinde fark yaratmalarını sağlıyoruz. Ayrıca hızlı ve esnek üretim kabiliyetimiz sayesinde, yalnızca bir tedarikçi değil, gerçek bir çözüm ortağı olarak konumlanıyoruz.

Bu yaklaşım, yalnızca ürün sunmanın ötesine geçerek mimar, danışman ve yatırımcılar arasında güvene dayalı, sürdürülebilir ilişkiler kurmamızı sağlıyor.

SAHNE ARKASI

Sizi sektöre yönlendiren ana motivasyon neydi?

1986 yılında dekorasyon işleriyle sektöre adım attığımda, masif ahşapla çalışıyordum. Ancak, iç mekân uygulamalarında bile bu malzeme pek çok sorun çıkarıyordu. Teslim ettiğimiz ürünlerde, kısa süre içinde deformasyonlar oluşuyor, müşteriler 6 ay sonra geri dönüş yaparak şikâyetlerini dile getiriyordu. Bu durum, hem müşteri hem de üretici açısından mutsuzluk yaratıyordu. Bir ürün, en az iki yıl sorunsuz kullanılmalı; aksi hâlde bu sürdürülebilir bir iş modeli olmaktan çıkar.

Bu deneyimler beni düşündürdü: Bu sorunları nasıl ortadan kaldırabiliriz? Çözüm olarak, doğal ahşabı alüminyum üzerine uygulama fikri ortaya çıktı. Bu sayede hem doğal malzemenin sıcaklığı korunacak hem de dayanıklılığı artırılmış olacaktı. Ürünün tüm zorluklarını ilk elden deneyimlemiş biri olarak, bu çözümün gerçekten işe yaradığını söyleyebilirim.

Bugün geldiğimiz noktada bir hedefim var: Her evde pergola veya cephe uygulaması varsa, bu malzeme kullanılmalı. Çünkü insanlar doğallığın getirdiği sıcaklığı arıyor. Biz bu sıcaklığı, sorun yaşatmayan bir yapıyla sunuyoruz. Tanındıkça, ürünümüzün her eve gireceğine yürekten inanıyorum.

İş hayatında en gurur duyduğunuz başarınız nedir?

2000’li yıllarda Dubai’de, henüz piyasaya sunulmamış olan ürünümüzle bir uygulama gerçekleştirmiştik. Yaklaşık dört yıl sonra tekrar aynı projeye gittiğimde, malzemeyi yerinde gördüm ve âdeta ürüne sarıldım. Çünkü bu kadar zorlu iklim koşullarında, hiçbir deformasyon yaşanmamıştı. O an kendime şunu söyledim: “Eğer bu ürün burada dayanabildiyse, ben bu dünyaya bu ürünü tanıtmak zorundayım.”

O sahne benim için bir dönüm noktasıydı. Ürünümüzün performansı karşısında ben bile şaşkınlığa düştüm. Hâlâ şunu söylerim: “Ben bu kadar akıllı değilim ama bu bana kısmet oldu.” Sanki sihir gibi bir şey gibiydi. Üründe en ufak bir sorun yoktu. Hatta arkadaşlarımı arayıp espriyle “Ayşe tatile çıksın,” dedim — yani artık gönül rahatlığıyla yola çıkabiliriz.

O noktada dekorasyon işlerimizi bir kenara bıraktık, makineleri sattık ve tüm enerjimizi bu ürünü geliştirmeye adadık. O dönemden bu yana bu yolda istikrarlı bir şekilde ilerliyoruz. Hâlâ %5’lik bir potansiyele bile ulaşmadığımızı düşünüyorum; bu ürün çok daha büyük yerlere gelebilecek kapasitede.

En büyük gücümüz, yaptığımız işe gerçekten inanmamız. Ya aynı müşteri yeniden bizimle çalışmak istiyor ya da uygulamayı gören yeni müşteriler geliyor. Bu da inandığımız şeyin başkaları tarafından da fark edildiğini gösteriyor.

Eğer bir gün tamamen işten uzaklaşma şansınız olsaydı, zamanınızı nasıl değerlendirmek isterdiniz?

Eğer bir gün tamamen iş hayatından çekilme fırsatım olursa, iki büyük hayalim var: Birincisi, çevre odaklı bir vakıf kurmak. Bu vakfın, doğaya duyarlı projeler geliştiren, sürdürülebilirliğe katkı sunan bir yapı olmasını isterim. Hayatım boyunca doğaya zarar vermeyen çözümler üretmeye çalıştım; bu yaklaşımı daha geniş kitlelere yaymak ve insanlığa hizmet edecek bir misyona dönüştürmek isterim.

İkincisi ise dünyayı gezmek. Yaş artık 70’e yaklaştı. Neyse ki çocuklarım işin başına geçti ve gözüm arkada kalmadan işleri onlara devredebileceğimi biliyorum. Bu iç rahatlığıyla, farklı kültürleri görmek, yeni coğrafyalar tanımak ve kalan zamanımı hayatı keşfederek geçirmek en büyük dileğim olurdu.

Seyahat etmekten keyif alır mısınız? Favori bir destinasyonunuz var mı?

Seyahat etmeyi severim, özellikle de cruise yolculuklarını. Yürümeye dayalı seyahatlerden ziyade, deniz yolculuklarının bana sunduğu dinginliği ve konforu tercih ederim. Özellikle Asya coğrafyasına karşı bir merakım var, fakat belli bir favori destinasyonum olduğunu söyleyemem. Benim için önemli olan varılacak yerden çok, yolculuğun kendisi. Yeni yerler görmek, farklı kültürleri tanımak ve bu süreci keyifle yaşamak benim için başlı başına bir motivasyon kaynağı.

Son birkaç cümle eklemek ister misiniz?

Bu ürünün bizden başka firmalar tarafından da üretilmesi dâhi beni rahatsız etmez; yeter ki doğaya verilen zarar azalsın, ahşap kesimi dursun. Bugün hâlâ birçok rakip firma, doğal ahşapla çalışmaya devam ediyor — tüm problemlerine rağmen. Eğer daha fazla firma bu bilinçle hareket ederse, geleceğe daha yaşanabilir bir dünya bırakabiliriz.