Söyleşi | Görkem Volkan - GVDS
Firmanız hakkında kısaca bilgi verir misiniz? “Vizyon” ve “Misyon”unuz nedir?
GVDS 2006 yılında kuruldu, ofisin mimari ve iç mimari proje pratiğinin çok büyük bir kısmını, büyük ölçekli ticari işletme, konut ve ofis yapıları oluşturmakta, özellikle son yıllarda, Suudi Arabistan, Amerika ve Güney Kıbrıs’ta birçok projede mimari ve iç mimari proje hizmeti vermekteyiz. GVDS’nin vizyonu ile misyonu aslında birbiri ile oldukça örtüşmektedir; “uygulanabilir ve nitelikli proje üretmek”
Uygulanabilir projeden kastımız, projenin gerçekleştirilmesinde aktif rol oynayan ve oynayacak olan tüm aktörlerin hassasiyet ve önceliklerine uygun olacak şekilde, güçlü ve narin yönlerinin öngörüleceği ve tasarım olarak ise hem çağdaşlarına hem de gelecek kuşaklara öncü bir yol açabilecek nitelikte projeler tasarlamaktır.
Projelerinizdeki tasarım kimliğinizi nasıl tarif edersiniz?
Tasarımı kişisel bir kimlik olarak düşünmüyorum, sonuçta bu sonu olmayan sürekli ilerleyen bir sefer, bir devir. Bu devir içinde elimizden geldiğince bu topraklardan çıkan tasarımların ve tasarımcıların öne çıkmasını en iyi şekilde ifade edebilmeyi önemsiyorum. Gerek ofis içindeki ekip arkadaşlarımla gerek işverenlerimiz ile bu kolektif bilinci oluşturmak benim için çok önemli. Bir projeyi tasarlarken, kullanıcıların yapı içindeki deneyimlerini öngörmenin, önemsemenin, elimizdeki enstrüman yolu ile toplumdaki paydaşlarımıza daha iyi bir mekan algısı yaratabilmenin, kıymet verdiğimiz herkesin, verdiğimiz emeğin bu yolla tekrar geri dönüşünü görmek ve bu yöntemle motive olmak projelerimize bakış açımızı açıklamaktadır.
Sizi en çok tatmin eden projeniz hangisi oldu?
Zamanla siz de, projeye karşı duruşunuz da değişiyor tabii, 30 yaşımda Palladium Antakya’yı tasarlıyor olmak benim için inanılmaz bir tecrübe idi, sonrasında Watergarden İstanbul projesi ofis için de benim için de bir dönüm noktasını oluşturdu. 10 yıl sonra şu an Cidde’de bir Watergarden daha inşa edebilmek, Arizona’da büyükçe bir alışveriş merkezini çalışıyor olmak, tüm bunlar benim için de ofiste tüm bu projeleri çalıştığım arkadaşlarım için de çok özel deneyimler.
Mesleki hayatınızdaki en büyük motivasyon kaynağı nedir?
İnsanların hayatına dokunabilmek ve sahip olduğum enstrümanı iyileştirici bir güç olarak kullanmak.
Mimarlık kariyerinize başladığınız günden bugüne, tasarım anlayışınızda ne gibi değişiklikler oldu? "Bu benim dönüm noktamdı" dediğiniz an nedir?
Tasarım yapmak hayatımdaki diğer yaşamsal aktivitelerden çok farklı değil, ben büyüdükçe, geliştikçe o da benimle birlikte büyüdü ve gelişti. Fakat nasıl ki aslında insanın özü hiç değişmiyor, sadece zamanla o özün en iyi potansiyeline varıp varamayacağına ya da başka bir şekilde ifade edilip edilmeyeceğine karar veriyorsak, ben de kendim ve dünya ile olan ilişkimi hep mimari ya da iç mimari tasarım yoluyla kurmaya çalıştım ve bu konuda daha iyisini yapabilmek için de çok çalışıyorum...
Dönüm noktasına gelince, zafer değil sefer peşinde olmanın yaratıcı sürece daha iyi hizmet etmemi sağladığını düşünüyorum, fakat yine de sorunuza cevap vermem gerekirse, Arizona’daki projenin anlaşmasını yaptığımda çok iyi hissetmiştim.
Tasarımda doğal ışığın kullanımı ve önemi hakkında neler düşünüyorsunuz?
Doğal gün ışığıyla yıkanmış, iyimser bir mekan gibisi yok ama bunu elde etmek her zaman kolay olmuyor. Doğal gün ışığı mekanda kullanılan malzemelere farklı bir dokunuş vermesinin yanı sıra ölçeğin algısını da değiştiriyor. Tasarımlarımızda gerek düşey elemanlarda gerekse tavan katmanında doğal ışığı maksimumda kullanmaya çalışıyoruz.
Mimarlık dünyasının durmayan gelişmeleri ışığında, tasarımlarda camın kullanımının geldiği nokta nedir? Siz projelerinizde camı nasıl kullanıyorsunuz?
Teknolojik cam materyalinin sağladığı görsel geçirgenlik, inceltilebilen kesitler ve geniş alanlarda ışık kullanımı gibi avantajlar, özellikle konut ve alış-veriş merkezi tasarımlarımızda büyük avantaj sağlıyor. Daha şeffaf alanlar, gün ışığından kontrollü bir şekilde faydalanabilme, görsel olarak daha geçirgen cepheler, tavan/çatı örtüleri yaratmada teknolojik cam kullanımından oldukça faydalanıyoruz. Değişik coğrafyalardaki proje pratiğimizde, camın teknoloji sayesinde iklime uyum sağlayabilmesi de bizim işimizi çok kolaylaştırıyor.
Bunun dışında malzeme kullanımları her bir projede değişkenlik gösteriyor. Fakat genel temayül yokluğu karşıtı olan varlıkla anlatabilmekte, insan algısı da bu yönde çalışıyor. Dolayısı ile camın vaat ettiği şeffaflık ve hafiflik hissini onun tam karşı kutbunda yer alabilecek daha ham ya da daha solid yapı malzemeleri ile birlikte kullanmayı seviyoruz, fakat yine de belirttiğim gibi bu projeden projeye değişiyor, bazen camın yine aynı ince kesit ve hafiflik avantajını kullanabildiğimiz ve aynı zamanda strüktürel bir yapı elemanı olan çelik ile de birlikte kullandığımız alanlar oldukça çok, çatı örtüleri, büyük cepheler, iç mekanda vitrinler gibi alanlarda genellikle çelik ile birlikte ilerliyoruz. Camın birlikte kullanılacağı yapı elemanlarının seçerken en önemli etken; ısı ve ses izolasyonu, mekan ve kullanıcı konforunu sağlamada bu konularda ürettiğimiz detaylara özellikle önem veriyoruz.
Hareketli mimari sistemler hakkında fikirleriniz nelerdir? Tasarıma kattıkları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Açılır bir tavanın altında olmak, cabrio bir arabanın içinde olmak ile aynı his... Ve bu tavan bir de cam yani şeffaf olabiliyorsa etkisi daha da artıyor, mekan algısını da bir üst seviyeye çıkarıyor, özellikle yaptığımız restoran uygulamalarında kullanmayı çok sevdiğimiz bir yapı elemanı yorumu.
Bir tane hareketli sistem seçecek olsaydınız, favoriniz hangisi olurdu?
Yani bu röportajı sizinle yapmam cevabı etkilemiyor öncelikle bunu belirtmeliyim. Libart konusuna hem mühendislik hem de estetik alanda çok hakim ve çok çalışkan bir firma. Freestanding ve SolaGlide sadece iyi tasarlanmış fonksiyonunu yerine getiren estetik birer ürün olmaktan öte, mekanı işletecek olan insanlara da aynı derecede kolaylık sağlaması açısından çok başarılı bulduğum iki ürün.
Kariyerinin başındaki genç mimarlara söylemek istedikleriniz neler?
Daha önce üniversitelerde yaptığım konuşmalarda söylediklerimin aynısı, nasihat vermek çok işlevi yerine getiren bir eylem değil fakat yaklaşık 10-15 yıl sonrasından bir ses olarak, ringden inmemeleri, hiç pes etmemeleri ve süreçte daha fazlasını hem kendilerinden hem de muhataplarından talep etmeleri gibi görüşlerimi kendi deneyimlerim ışığında paylaşabilirim.
Cephelerde özgürlük cümlesi mimari tasarım anlamında ne gibi bir konsept canlandırıyor gözünüzde?
Biz insanlar kontrastlar yardımı ile algılayabiliyoruz, yani varlığı yokluk ile, özgürlüğü de kısıtlar ile fark edebiliyoruz. Öncelikle kısıtların ne olduğunu ve ne şekilde aşılabileceğini iyi tahayyül etmek gerekiyor. Sade bir özgürlük için sınır genişletmek bana yeten bir duruş değil. Sınırın da tanımını yapmak ve hakkını vermek gerekir, bundan sonra o sınırı genişletmek, dönüştürmek daha anlamlı bir eylem ifade ediyor, en azından benim için.
Fiziki kısıtları aşmak teknoloji yardımı ile daha kolay hale geldi, daha büyük açıklıklara, daha geniş cephelere ve sürekli olarak daha fazlasına imkan veren bir teknolojik çağdan geçiyoruz. Orta uzak gelecekte mekanların artık sanal alanlara taşınacağından bahseden yayınlar okuyoruz, sanal alanda artık herhangi bir kısıttan bahsedilmeyecek fakat bu tam anlamıyla bir özgürlük olacak mı çok emin değilim açıkçası.
Gelmek istediğim nokta belki de bu bahsettiğim gelişmelere bir tavır olarak da; zaten mümkün olanı yapmak değil, yapmamak, yapmayabilmek özgürlük olacaktır. Hep birlikte göreceğiz.
Libart ürünlerini tanıyor musunuz, ürün hakkında görüşlerinizi alabilir miyiz?
Belirttiğim gibi, Libart ile bir çok projede çalıştık, Dilek Hanım ve Suat Bey gerçekten teknik alanda da, kurulum sırasında da konularına çok hakimdiler. Kendi üretimlerine bu kadar iyi yatırım yapıyor olmaları ve bir Türk firması, markası olarak yurtdışındaki projelerde yer almaları sebebi ile de gurur duyuyorum.
Geniş açıklıkları hareketli sistemlerle geçebilirken nasıl mekanlar tasarlardınız? Bu ürünün ne tip mekanlara ne gibi faydaları olabilirdi?
Freestanding sistemini daha da geliştirilip, geçici ya da ihtiyaca göre büyüyebilen bir ev konseptine dönüştürebilmeyi düşünüyor ve umuyorum. Röportaj ve bu kadar iyi hazırlanmış sorular için çok teşekkür ederim.