Yapı Kataloğu - Nitelikli Mekan Yaratma Platformu

Bize Ulaşın +90 (850) 303 27 83
  • KOOP Mimarlık

  • 2022

Çanakkale, Eceabat, Seddülbahir köyünde bulunan Seddülbahir Kalesi, Gelibolu Yarımadası’nın en güney ucunda ve boğaza girişte Ertuğrul Koyu ya da Cape Helles adı verilen koyda yer alıyor. 

Seddülbahir Kalesi köşeleri kulelerle desteklenen dörtgen planlı bir yapı. Kalenin beden ve kulelerini oluşturan duvarlar, genel olarak cidarlarda kesme ve kaba yonu taşla ve çekirdek kısmında moloz taş ve beyaz kireç harcı dolgu ile inşa edilmiş. Tahrip olan ve yıllar boyunca müdahale görmeyen duvar kesitleri sayesinde yapı katmanları dışardan gözlenmekte.

Seddül-bahir, yani denizin seddi anlamına gelen kale, bir 17.yy Osmanlı kalesi. IV. Mehmet’in annesi, Hatice Turhan Sultan’ın himayesinde 1658 yılında inşaatına başlanmış, çeşitli kaynaklarda aktarılan ortak bilgiye göre Mimar Mustafa Ağa’nın ekibine yaptırılmış. Fatih Sultan Mehmet döneminde Boğaz’ın en dar bölgesinde inşa ettirilen Kilitbahir ve Kale-i Sultaniye’nin (Çimenlik Kalesi) Boğaz savunması için yetersiz kaldığı düşünüldüğü için yeni kalelerin yapılması gündeme gelmiş, Venediklilerle Girit adası üzerinde süregelen uzun savaşın yeniden başlaması sebebiyle, karşı kıyıdaki Kumkale ile birlikte Seddülbahir Kalesi, Venediklilerin Boğaz saldırılarının karşılandığı ilk savunma hattını oluşturmak amacı ile inşa ettirilmiş. Turhan Sultan Osmanlı tarihinde askeri yapı baniliği yapan ilk valide sultan. 

Kale 1997 yılından beri geniş kapsamlı bir akademik araştırma projesine ve 2004 yılından beri ise bir belgeleme, restorasyon, konservasyon projesine konu olmakta. 2015’te restorasyonu başlayan kalenin Bilimsel Danışma Kurulu gözetiminde araştırma, belgeleme, restitüsyon ve restorasyon süreci kazılar ve restorasyon devam ederken sürekli güncelleniyor. Bu kapsamda kalenin yeniden işlevlendirilmesi amacıyla 2017’de açılan davetli yarışma sonucu seçilen projenin en önemli adımlarından biri, yıkılmış olan Bab-ı Kebir’in yeniden canlandırılması ve müze binası oldu. 

Restitüsyonist bir restorasyon yaklaşımı yerine soyut bir tamamlama önerisi geliştirildi. Yok olmuş çok büyük bir kütlenin benzer malzemelerle rekonstrüksiyonu hem günümüze ulaşan kalıntıların büyük oranda yok olmasına sebep olacaktı, hem de yeterince bilgi ve belgeye sahip olmadığımız detayların yorumlanmasında hata ihtimalini güçlendirecekti. Bunun yerine Bab-ı Kebir’in ve bulunduğu ana duvar hattının silüetini hissettirecek çağdaş bir canlandırma yapılmasına karar verildi. Kalenin farklı dönemlerdeki durumunu irdeleyen kapsamlı araştırmalar sonucu kapının yeniden canlandırmada kullanılacak yükseklik ve biçim kararları alınmıştır. Bab-ı Kebir’in genel formunun gösterilebilmesi için kalenin taş duvarlarına kontrast oluşturacak hafif bir ahşap strüktür önerildi. Böylece hem Bab-ı Kebir’in yüksekliğinin, anıtsal yönünün ve giriş işlevinin canlandırılması hem de çağdaş ek niteliğinin vurgulanması amaçlandı. Ahşap elemanların kullanıldığı bu tasarım dili, Doğu Kule’de yok olan dendanları belirten tamamlamada ve kubbeli yapıda üst örtü tamamlamasında da kullanıldı.

Kale avlusuna engelsiz erişimin sağlanması, arkeolojik kazılarda çıkan buluntuların uygun koşullarda sergilenmesi, tuvalet, revir, teknik hacim gibi servis alanları tarihi yapıların içine yerleştirmekten kaçınmak amacıyla bir ek yapı tasarlandı. Babı-Kebir döşeme kotundaki teras kaleyi panaromik olarak gördükten sonra bir rampa ile avlu kotuna inilir. Yapının dış kabuğu, silüette görünürlüğünü azaltmak için kalenin yapımında kullanılan taşın cinsinde büyük bloklarla oluşturuldu.