
Sürdürülebilir Malzemelerin Pazarlanmasındaki Kolaylıklar
Pazarlama stratejilerinde öne çıkan bu gibi konular geleceğin yaşam tarzına hitap eden bir yaklaşımla şekillenmiştir. Günümüz ve geleceğe dair bir trend olan sürdürülebilirlik, yapı sektöründeki malzeme kataloğunda önemli bir yer edinmiştir.
Tüketim odaklı bir yaşantı çok da hayatlarımızdan uzak diyemeyiz. Her geçen gün yenisini bıraktığımız bu izlere karşı doğanın ortaya koyduğu tepki azımsanamayacak kadar arttı. Bu da insanların farkındalığıyla faklı çözüm yolları ortaya çıkardı. Bu tarz bir bilinçlenme ile doğa dostu malzemeler ön plana çıktı. Böyle bir gereksinime ihtiyaç duyan kullanıcı için önerilenin faydalı olması bir standart haline geldi. Böylece yenilenebilir malzemeleri pazarlamak için doğanın sesini ön plana çıkaran bir sistem kabul görmüş durumda.
Doğanın dilinden malzemeyi pazarlamak
Sürdürülebilirliğin merkezinde kendi kendine yetebilen, bir başka değişle sirküle olabilen, canlı olana saygı duyup onunla iç içe yaşayabilen bir düşünce olgusu yatar. Bu ve benzeri olgular duyusal bir zemine sahiptir.
Merkezde duyuların olduğu bu tarz bir malzemenin pazarlanmasında dil ön plana çıkar mı? Peki malzemeyi tüketiciye sunarken hangi dili konuşmalıyız?
Doğanın içinden gelen malzemelerin ruhunu yansıtan; dinginlik, sadelik ve huzur kullanıcıyı etkisi altına aldı. Bu etkileyici haz malzemeye harflerden daha çok bir kimlik kazandırdı. Stratejilerle beslenen pazarlama dünyasının doğaya sunduğu söz hakkıyla birlikte geridönüşleri hayli doyurucu oldu denebilir.
Bu varsayım sonucunda sürdürülebilir bir malzemeyi pazarlarken benliğini kimliğinden ayırmadan aktarabilmek gerekir. Yani okuyucuya yapay tasvire gerek duymadan organik bir haz yaşatılmalıdır.
Sizce günümüzün pazarlama dilini kolaylaştıran kavrama “doğa” dersek; geleceğin kolaylaştırıcı unsuru ne olacaktır?
______________________________
Zeynep ÖRÜM
Zeynep ÖRÜM, Gaziantep Üniversitesi Mimarlık Fakültesi 4.sınıf öğrencisi. Örüm, mimarlığı nefes alan canlı bir oluşum olarak görüyor, mimarlığın binlerce hücreden meydana geldiği varsayıldığında her uğraşısının sonucunda yeni hücreler keşfediyor. Mimarlığın bir yaşam biçimi olduğuna, sadece binaları değil içerisinde yaşayan insanların yaşamlarını da şekillendirdiğini düşünen Örüm’ün ilgi odağı yenilenme ve iyileştirme süreçleri. Bu konuda Türkiye’de kısmen doğru bulmadığı çözümlerden biri olan “kentsel dönüşüm” üzerine kafa yoruyor.